bir su gibi hareleniyordu
senin için orman uğultuları
uzun kış geceleri getirdim artık okunmayan masallardan.
bildim ama bilmeyip düştüm
yollara ıslığımdaki gül kokusuyla
çünkü gül mağrur bir yalnızlık
yahut dalgın bir keder olarak
yakışırdı senin şehla sesine
rivayetdi ne zaman sahi oldu?
bildim bilemedim sahi, nasıl oldu?
Anka'nın beni bıraktığı yerde
Barbarlara rastladım, en çok
Seni andırıyordu incelikleri
Seni ve senin şehlâ duruşunu
Rüzgâr doldurdular ceplerime
Oysa ben yılanların deri değiştirdiği
Bir çöl arıyordum kendi çölümde
Gövdemin çağına ulaşmak'çin
Matematik ve şiir çalışıyordum
Tarihse barbarlık öncesi devirlerdi
Dağlarımda yangın ovalarımda
Tufan hikâyeleri anlatılırken
Masaldan masala, efsâneden
Efsâneye sığınıyordun sen ve ben
Sıfırı öğreniyordum Aztekler'den
Şiirse şehlâ sesine benziyordu
Yani yalan yani bir kara zulüm
İnceliğin barbar duruşu belki
Vak'anüvis edâsıyla geziniyor
Yenildiğim tüm alanlarda şimdi
Bir kez daha uğradığımız
Cinayet yerine benziyor
Unutmak istediğimiz ne varsa
Meğer ne çok biriktirmişim
Unutmam gereken şeyleri
Duruşunu, şehlâ sesini meselâ
Yatağımda kalan sıcaklığını
Yastıkta başınn bıraktığı çukuru
En çok da bir yolculuğa çıkarken
Dönüp dönüp sarılışını
Zaman bir su gibi hâreleniyor yine
Rivâyetdi ne zaman sâhi oldu
Ahmet Telli