30 Eylül 2011 Cuma

FERMAN ETMEYE NE GEREK VAR

Divan edebiyatı döneminde yaşamış olsaydım, Nedim gibi  sevgilimin olmasını isterdim...

Sen gülersin gül gibi ben bülbül-i nalanınam
Mest-i medhuş-i temaşa-yi leb-i handanınam 


Bana kul olsun deyü hacet ne ferman etmeye
Ben senin çoktan efendim bende-i fermanınam

Har isem de gülşen-i hüsnünde harım ben hele
Hak isem de bari hak-i rah-ı müşk-efşanınam

Olsam üftade gubar-asa yine pest olmazam
Çünki ey servi bülend üftade-i damanınam

Laleler sagarların pür kılmak ister sakiya
Ben dahi muhtac-ı lutf u talib-i ihsanınam

Sen demişsin kim kimin hayranıdır bilmem Nedim
Nazeninim pek bilirsin kim senin hayranınam

29 Eylül 2011 Perşembe





29.09.2011

Bugünler sanki biraz sanat müziği günlerim, yada Şevval Sam günlerim...
Öyle güzel söylüyor ki yumuşak duru sesiyle...
Çok keyifle dinliyorum
.
Müziğin ruhu dinlendiren akışına bırakın kendinizi...



20 Eylül 2011 Salı

ölüm bu kadar yakın mı?

 Adını duymak bizi ne kadar tedirgin etsede yaşam kadar ölümde hayatın en büyük gerçeklerinden biri değil mi? Ölüm gerçeğini bilerek yaşadığımızı düşünsek de hiç birimiz bunun kendi başımıza geleceğinin hesabını yapmıyor, yapamıyoruz. Başımıza gelme ihtimali bile bizi ürkütmeye yetiyor. Bunun sadece başkalarının başına geleceğini düşünüyoruz. Dilimiz söylese de yüreğimiz asla ölümü kabul etmiyor.

Uzun zamandır görüşmediğim arkadaşımın ölüm haberi beni üzüntüye boğdu. Ölüm hiç aklımın ucundan geçmemişti.
Onu bir daha göremeyecek olma fikrine alışmak bile çok acı veriyordu. Onu görmeye gitmediğim için bulamadığım zamanlar şimdi her fırsatta bana hesap sormakta. Elimizdeyken kıymet bilmeyi ne zaman öğreneceğiz acaba? Hayatımıza anlam katan şeylerin farkında olabilmemiz için elimizden gitmelerimi gerekecek. Bir söz çok ilgimi çekmişti. Sana işlediğin günahlar için değil, mutluluğun için kaçırdığın fırsatlar sorulacaktır diyordu. Fırsatların bile farkında olmadan yaşıyoruz. Aslında sondan korkuyor ama yaptıklarımızla hızla sonumuzu hazırlıyoruz. 


Yaşam kadar ölümünde gerçek olduğunu bilerek yaşasak acaba daha mı az acı çekeriz? Sevdiklerimizi uğurlarken içimiz daha mı az yanar? Onu bir daha göremeyecek olmanın hasreti daha mı az çöker içimize? Ölüm, yani sonsuz ayrılık. Ayrılıklarda görme ihtimalimizin olmasına reğmen canımız bu kadar yanıyorken, sonsuzuna katlanmak nasıl bir acıdır.



Ölüm canimizin bize yakin oldugu kadar  yakin, sanki hep onu soluklaniyoruz ...


 Allah rahmet ve mekanini cennet eylesin. O'na diyemedigim o kadar cok sey vardi ki kelimeler sanki bos ve anlamsiz geliyor bu durumda, zaman bitti soz bitti.



15 Eylül 2011 Perşembe

hişşşttt bir yıldız kaydı...

ılık bir sonbahar gecesi...hafif bir müzik eşliğinde terasta kahvemi yudumlamak,gökyüzündeki yıldızları seyretmek ve aniden bir yıldızın kayması,birkaç saatliğine de olsa dünya ile ilgili tüm dertleri geride bırakmak, bir sonraki yıldızın kaymasını sırıtarak beklemek...

14 Eylül 2011 Çarşamba

aşkın size gelmesini beklemeyin






                                                              zaman beklemez





Aşk gemisinin dönmesini beklemenin bir yararı yok. Aşkı beklemeye kararlı birçok  kişi var ve "prensim/prensesim bir gün gelecektir" inancındadır. Bazılarımız için bu doğru olabilir ama bazılarımız sonsuza kadar çoğunlukla kuşkucu  ve kırgın insanlara dönüşene kadar bekleyeceğiz, sevmeye korkacağız ve belki de aşk kapımızı çaldığında onu tanıyamayacağız. Aşk kendisini bekleyene gelir ama bunun aktif bir bekleme olması gerekir yoksa sonsuza kadar bekleriz.


     Bazı şeyler ertelenmemelidir. Bize kendisini kucaklamamız, ya da övgüler yağdırmamız için koşan bir çocuğun buna o anda ihityacı vardır, bizim onu verebileceğimiz zaman da değil.



9 Eylül 2011 Cuma

life is wonderful

 Jason Mraz .. Dinlemekten bıkmadığım, her dinlediğimde yüzümde kocaman bir tebessüm oluşturan , gerçekten kendimden geçiren , işte budur dediğim ve dilimden düşürmediğim şarkıların sahibi..


 Hayat güzel , harika, süprizlerle dolu..Ağlamak da gerek gülmekte, sevmekte gerek nefret etmekte . Zaten jason mraz açık ve net anlatmış bize söz düşmez :) Lafın kısası hayat güzel .

8 Eylül 2011 Perşembe

söylermisin ne zaman ders alacaksın?

Beceremediğim bir türlü aşamadığım bir konu var. Ne kadar istesem de istem dışı oluyor. İnsanlara çok çabuk güveniyorum ve herkesi kendim gibi sanıyorum. Bunun farkındayım ve ne kadar çaba gösterirsem gösteriyim bu zaafımı yenemiyorum.
Ne kadar darbe alırsam alayım hala karşımdakini kendimi gibi düşünüp fazla önemseyip bütün samimiyetimle kapılarımı açıyorum. Bazen o samimiyeti hak edip hak etmediklerini bilemiyorum bile...
Bir insana haddinden fazla değer vermek, ilgi göstermek, hayatınızın en güzel yerine oturtup oradan iyi manzarayla sizi izlemesini sağlamak, kapılarını açmak hiç de iyi değil!  Hep "bu sefer dersimi aldım"desem de aynı saflıkla bir başkasına hatta aynı kişiye güvenebiliyorum.


Artık kendimi korumam ve insanlara belli bir mesafe koymam gerektiğini fark ettim ama bakalım becerebilecek miyim?

6 Eylül 2011 Salı

barbar ve şehla






  rivayetdi ve zaman sakin
bir su gibi hareleniyordu
senin için orman uğultuları
uzun kış geceleri getirdim
artık okunmayan masallardan.
  bildim ama bilmeyip düştüm
yollara ıslığımdaki gül kokusuyla
çünkü gül mağrur bir yalnızlık
yahut dalgın bir keder olarak
yakışırdı senin şehla sesine
  rivayetdi ne zaman sahi oldu?
bildim bilemedim sahi, nasıl oldu?
  Anka'nın beni bıraktığı yerde
Barbarlara rastladım, en çok
Seni andırıyordu incelikleri
Seni ve senin şehlâ duruşunu
Rüzgâr doldurdular ceplerime
  Oysa ben yılanların deri değiştirdiği
Bir çöl arıyordum kendi çölümde
Gövdemin çağına ulaşmak'çin
Matematik ve şiir çalışıyordum
Tarihse barbarlık öncesi devirlerdi
  Dağlarımda yangın ovalarımda
Tufan hikâyeleri anlatılırken
Masaldan masala, efsâneden
Efsâneye sığınıyordun sen ve ben
Sıfırı öğreniyordum Aztekler'den
  Şiirse şehlâ sesine benziyordu
Yani yalan yani bir kara zulüm
İnceliğin barbar duruşu belki
Vak'anüvis edâsıyla geziniyor
Yenildiğim tüm alanlarda şimdi
  Bir kez daha uğradığımız
Cinayet yerine benziyor
Unutmak istediğimiz ne varsa
Meğer ne çok biriktirmişim
Unutmam gereken şeyleri
 Duruşunu, şehlâ sesini meselâ
Yatağımda kalan sıcaklığını
Yastıkta başınn bıraktığı çukuru
En çok da bir yolculuğa çıkarken
Dönüp dönüp sarılışını
  Zaman bir su gibi hâreleniyor yine
Rivâyetdi ne zaman sâhi oldu
                                                 
                                        Ahmet Telli

3 Eylül 2011 Cumartesi

olmuyorsa zorlamayacaksın

Olsun istersin..Hatta olsun diye yapılması gerekenden dahada fazla üstelersin..Aşktır; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin..Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bişeyler yapma gayretinde..İştir; sabahlarsın, “olsun” diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin..Dosttur; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi “O’na” ayırmaya çalışırsın..Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın..Bakarsın ki her şey başladığın gibi! Olmuyorsa, olmuyordur! Gönlün rahat mı? Elinden geleni yaptın mı? Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın..




bu gecenin şarkısı... iyi geceler...




..

1 Eylül 2011 Perşembe

aylardan eylül

Yaz desem değil, ama güneş var hala... Yakmasa da ısıtıyor. Kış desem değil, rüzgâr esiyor; ama üşütmüyor. Bütün mevsimlerin toplamı bu: Beşinci mevsim...
Her şey adım adım yol alır. Yapraklar birden sararmaz, güller bir anda dökülmez. Öyle sessiz olur ki her şey, şaşar kalırsınız. Her ne kadar rengiyle anılsa da eylül, sarı öyle hemen göstermez kendini. Sanki bir anda gelir; ancak zamanlıdır gelişi. Tıpkı çocukluğumuzla yer değişen gençliğimiz gibidir eylül...


‎1 Eylül ve sonbaharım başladı :)
Pek çok gizem barındırıyor, pek çok şey saklıyor içinde bu sonbahar.. 
Her an biraz daha ağırlaşıyor; her an biraz daha heyecan veriyor.          
Hüzünlü güzel sonbahar...




EYLÜL adına yazılmış birçok şarkı ve şiir var.. ALPAY- EYLÜLDE GEL şarkısı benim için 
vazgeçilmezdir.Dinlerken  yılları geri sardırıyor..